Servet Yıldırım – Simurg bir efsane, bir masal kuşudur. Birçok mitolojide benzerleri vardır. Farsçada “Simurg” dur. Batı lisanlarında “Phonenix” ve Arapça’da ise “Anka” kuşudur. İran efsanesine nazaran 300 kuş, kuşların hükümdarı olduğuna inanılan Simurg’a ulaşmak için Kafdağı’na yanlışsız yola çıkarlar. Yolları zorludur, tehlikelerle doludur. Yedi tabansız vadiyi aşmaları gerekir. Her bir vadide sürüden ayrılanlar, yorulanlar, düşenler, kaybolanlar olur. Seyahatin sonunda her türlü zorluğa karşı yollarından ayrılmayıp azimle devam eden 30 kuş Kafdağı’na varır. Görürler ki, dağda Simurg diye bir kuş yoktur. Ve anlarlar ki, Simurg aslında buraya varmayı başaran ve yollarından dönmeyen bu 30 kuşun kendisidir. Farsçada “si” otuz ve “murg” ise kuş demektir; yani 30 kuş. Simurg ya da Anka kuşu birçok inanışta varoluşun ve yine doğuşun sembolüdür.
Atatürk ve arkadaşları en kötüyü ve en zoru yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürdüler; Osmanlının küllerinden Türkiye Cumhuriyeti’ni yarattılar. Çağdaşlaşma sürecini başlattılar.
Bugün yıldönümü kutladığımız Cumhuriyet’in öyküsü Sevr ile başlar. Cumhuriyet, Osmanlı’nın 1920 Ağustos’unda imzalamak zorunda kaldığı Sevr’e Atatürk Türkiye’sinin 1923 Ekim’inde verdiği yanıttır. Cumhuriyet’in alternatifi Sevr’dir. Sevr ile Osmanlı devleti sömürge haline gelmişti; iktisadı ve yönetimi yabancıların kontrolüne girmişti. İşte bundan dolayıdır ki, Cumhuriyet’in ilanı ile sonuçlanan Kurtuluş süreci bizim Simurg efsanemizdir. Bu süreç, Sevr’e alkış tutanlar, kurtuluşa inancı olmayanlar, ikbal peşine düşüp işgalcilerle iş birliği yapanlar, cehaletin ve ihanetin peşine takılanlar ile bağımsızlığa inanan ve her türlü bedeli ödemeye razı olan “Simurg”ların çabasıdır.
Eğer Sevr’e karşı Kurtuluş Savaşı başlatılmamış olsaydı, bugün her şey çok farklı olacak, birçok şey ise hiç olmayacaktı. Cumhuriyet Sevr ile uğraşın zafer tacıdır.
Bundan 101 yıl evvel kişi başı gelirde Avrupa’nın en fakiri, okuma yazma oranında en düşüğü, borçlulukta en yükseği, parası pul olmuş, yüksek enflasyonla boğuşan, endüstrisi olmayan, kaynakları yabancıların elinde bulunan ve her alanda Avrupa’nın birkaç yüzyıl gerisinde kalmış işgal altındaki bir ekonomiydik. Evvel meclis, sonra Cumhuriyet kuruldu; hilafet kaldırıldı. Beşeri ve iktisadi hayatı düzenleyen çağdaş kanunlarla birlikte yeni kurumlar hayata geçirildi.
Merkez Bankası, Çocuk Esirgeme Kurumu, İnhisar Genel Müdürlüğü, Ziraat Enstitüsü, Devlet Demiryolları, Türk Hava Kurumu, Sanayi Bankası, Anadolu Ajansı, Danıştay, Türk Tarih Kurumu, Türk Lisan Kurumu, Devlet Sanayi Ofisi, Sanayi Kredi Bankası, Vilayetler Bankası, MTA, Etibank, Hava Yolları ve Toprak Mahsulleri kuruldu.
Türkiye İş Bankası, Halk Bankası, Anadolu Sigorta, Sümerbank bu devirde doğdu. Çiftlikler, haralar, tarım satış kooperatifleri, onlarca şeker, kâğıt, çimento ve mensucat fabrikaları kuruldu. Uçak ve motor fabrikası gerçek oldu.
Şeker fabrikaları, ticaret ve sanayi odaları ve demir çelik sanayii hakkındaki kanunlar kabul edildi; sanayi teşvik kanunu çıkarıldı. Müzeler, senfoni orkestraları ve konservatuvarlar açıldı. Numune Hastanesi ve Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü kuruldu.
Ve tüm bunlar yapılırken bir yandan da Osmanlı’nın borçları ödendi, hem de son kuruşuna kadar.